DEMOKRASİ GECİKİR BELKİ HİÇ GELMEZ

  Demokrasi farklı referanslar ile insan haklarını koruma potansiyeline rağmen, düşünsel olarak temellendirilememesinin daha ötesinde akıllarda tam anlamıyla yer dahi edinemeyen, değerini bulamamış bir yönetim biçimidir. Özellikle her şeyin böylesine dijitalleştiği bir dönemde insan zihnini demokrasi gibi görece soyut ve disiplinlerarası bir kavrama adapte etmenin güç olacağı elbette ön görülebilirdi. Ancak günden güne daha etkili bir biçimde yerleşmesi gerekirken, ufak parçacıkların zihinlerde hâlâ yer edinememiş oluşu acı bir gerçek olarak, her alanda insanlığın karşısına çıkmaktadır. Günümüzde dünya üzerindeki mutlu ve huzurlu yaşam alanlarının temeli demokrasi kavramını duymakla yetinmeyip, bizatihi yaşayabilmek için gerekli yapıtaşlarından gün geçtikçe uzaklaşan ülkeler olmakla birlikte, bunu yüzyıllar öncesinde içselleştirmeyi başarabilmiş ülkeler de mevcuttur. Bu dilemmanın bilhassa 21. yüzyılın getirdiği etkileşim ve sosyalleşme ile yoğunluğunun azalması beklentisinin aksine, her alanda zıt kutuplara dağılım hâlâ devam etmektedir. Artık dünyanın böylesine küçüldüğü, bütün insanlığın farklı ırk, milliyet, cinsiyet, din ideolojileriyle yakın ilişkiler içine girmek zorunda kaldığı bir çağda, birlikte barış ve hoşgörü içinde yaşamın sağlanması için önemli ve değerli temel ahlaksal nitelikler ile beraber ihtiyaç olan yegâne şey demokrasidir. Bu gibi gerçeklerin aksine günümüzde çeşit çeşit demokrasi, otokrasi, yarıda kalmış demokrasi ülke modellerine sahip örnekler göze çarpmaktadır. İşte burada problemler yığının getirdiği yarı kalmışlık ve insan odaklı olamayan demokrasi anlayışı bütün sürecin önüne bir şeyler tıkamaktadır.


  Devletin kendisinin, aynı zamanda diplomasinin yönetim ve yürütme süreçleri hakkında birçok gelişmiş teori zaman içerisinde oluşmuş, halihazırda kaynaklarıyla birlikte mevcuttur. Gel gelelim ki bu kaynaklar doğrudan veya dolaylı yoldan hayatın akışına tam anlamıyla etki edememektedir çünkü oldukça kritik bir detay olan yalnızca kişi bazında entelektüel gelişim insanı bilgi, kültür ve sanat birikimlerinin de getirdiği farkındalık ile özgürleştirip, ileri demokrasiyi oluşturabilir veya uyum sağlama niteliğini kazandırabilir gerçeği yok sayılmaktadır. Her türlü varlık ve araştırma alanında kendini gösteren genel karakterlerin incelenmesi yani madde, form, yasa, süreç, oluş, neden, sanat vb. gibi bunları ifade eden kavramların ahenkle ileri yürüyüşü ancak bu belirli detaylarda oluşabilecek farkındalıklar ile sağlanabilir. Burada sürecin aksamaması için ön koşul olarak görülmesi gereken kişiye özel demokrasi yaklaşımından uzak durulması gerekmektedir. Kişisel çıkarlara teslim olma talihsizliğini belirli farkındalıklar ile aşmış azınlık ise tüm avantajlarıyla çoğunluğa saygıyı ve güvenliği sağlayan, tecellisinin halkın her bireyine aynı yakınlıkta olması gereken anayasa, ancak o zaman görevini tam anlamıyla gerçekleştirebilecektir.


  Birçok demokrasi modelinin temelini atan farklı tanımları liberal, komünist, sosyalist, muhafazakâr, anarşist veya faşist düşünürler özellikle o zamanın koşullarında, kendi sistemlerinin erdemlerini ön plana koyma çabasının etkisiyle de birlikte ortaya çıkartmıştır. Bu çeşitliliğin arasından farklı bir kriter olması amacıyla, örneğin Amerikan demokrasi kavramı derinlemesine incelendiğinde beş temel başlığa dayandığı görülebilmektedir. Bu başlıklar her bireyin temel değerinin ve haysiyetinin tanınması, tüm kişilerin eşitliğine saygı, çoğunluk egemenliğine inanç ve azınlık hakları konusunda ısrar, uzlaşma gerekliğinin kabulü ve mümkün olan en geniş bireysel özgürlük derecesi üzerinde ısrar edilmektedir. Bu girift kıyaslama ve tartışmaların içine hiç girmeyerek, mümkün olduğu kadar yumuşak ölçüler kullanarak şu söylenebilir ki demokrasi bazı değişikliklere uğrasa da genelde aynı habitatı sunmakta, özünde evrensel, ideolojiler üstü ve ancak gerçekçi bir hukukun koşulsuz üstünlüğü ile sağlanabilir.


16. Dönem Amerikan Başkanı Abraham Lincoln, demokrasiyi "Halk tarafından, halk için, halkın yönetimi." olarak tanımlamıştır.


  Demokrasiyi damarlarına kadar benimsemeyi başarabilmiş bir ülkenin kabuğunu kırmaya, bilinmeyen gezegenlerin hayalini kurmaya, ülkeleri yumuşak güç ile fethetmeye, evrensel hukuka, bir düşünce iklimine her vakit ihtiyacı vardır. Söz konusu iklimin varlığı elbette birçok farklı şekilde analiz edilebilir, buna çok basit bir örnek olarak, işi soru sormak olan bir gazetecinin soru sormasının yerine, susmasının gerçek haber olmaya başlaması indikatörü verilebilir. Burada her türlü meslek grubundan, bir gazetecinin, bir manavın ya da bir mühendisin özgürlük alanlarından da bahsedilebilir. Varılması arzulanan netice demokrasinin içerdiği şeyin kendisinde olmayan ancak anarşi durumunda var olabilecek mutlak özgürlük yaklaşımı değil. Yalnızca aykırı düşünen grupları çapulcu veya hain sıfatına layık görmeme olgunluğuna erişmiş olma tohumlarının ekilmesidir. Özellikle yöneticilerin görünmez el metaforundan yola çıkarak, belki de devletin spesifik alanlar dışında kendini göstermemesi, iktidarın hükmetmediği, sadece yönettiği anlamına gelebilir ki liberal ekonominin temelinde de bu yatmaktadır. Her şeyin ötesinde yalnızca algıdaki belirli değişimler ile dahi demokrasinin temel ögelerinden biri olan insan hakları standartlarına biraz daha yaklaşılabilir.


  İlk çağlardan bugüne eşitlik, demokrasi, özgürlük kavramlarının birbirine karıştırılma paradigmasının esasında bir varoluş savaşının olduğu gerçeği ve bütün bu sorgulamaların içerisinde bir insanlık var. Tıpkı eşitlik ve özgürlük gibi ilk olarak eski Yunan'da antik şehir devletlerinde uygulanan demokrasi de içerisinde birçok kavramı barındıran bir başlık ve fazlasıyla ilişkiler ağını içeren bütün olarak konumlandırılabilir. O günlerden bugüne hak ettiği konum ve hayattan uzak bir gerçeklik oluşturmak için çabalayan bir kitle her zaman olmuştur, bu grubun tam tersi yönde anayasal prosedürlerin ötesinde bir kavram olarak aksiyomlara dayandırılırken, demokrasinin dinamik ve hayatın içinde kalmasını sağlamak için çaba sarf edenler de olmuştur. Bu dengenin oluşturulabilmesi için elbette mevcut toplumdan kopuk olanın değil, tam tersi onun vicdanına hitap eden bir oluşum, hukuk ve diğer enstrümanlar tarafından organize edilmelidir. Demokrasinin araçları parlamento, siyasi partiler, anayasa, sivil toplum örgütleri, kolluk kuvvetlerinin en büyük görevlerinden birinin yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığının da doğrudan, sağlıklı bir biçimde çalışmasının teminatı, beraberinde getirdiği güven duygularına daha detay konulara dokunma bağlamında vurgular yapılabilir. Özetle, yüksek zümreye ayrıcalık sunan bir araç olarak kabul gören demokrasimsi yaklaşımın bulunduğu, yani çarkların dönemediği yerlerde, demokrasi barometresinin gösterge ayarlarıyla bir şekilde oynanmaya çalışılması, oldukça sürreal ve samimi olmayan eylemlerdir.


  Son olarak her yıl uluslararası kuruluşlar tarafından hazırlanan ve yüzlerce ülkeyi içerisinde barındıran demokrasi endekslerinde ilk 100'e giremeyen Türkiye'ye şöyle uzaktan, bir turist gözüyle bakıldığında, bir günün diğer güne benzemedeği, şaşırma duygularının gün geçtikçe yitirildiği, içselleşen şiddet dili, yaya geçitlerinde arabaların geçip insanların durduğu bir ülkenin mutsuzluğu, karamsarlığının kargaşası görülebilmektedir. Görece aydınlığın çoğu zaman muhalif, ufak cam mekânında kalışından hayıflanmaktan dahi vazgeçip, göç etmeyi tercih ettiği bir dönemdeyiz. Tüm bu yazılanlar ve daha fazlası, eğer aynı ülkede olmaya başlamışsa da demokrasinin ahlaksal değeri veya onun kişiye özel verdiği birtakım karakter özelliklerinden bahsedilme gerekliliği sorgulaması yapılabilir. Umulur ki bütün bir insanlık için inandığı şeyleri düşünme ve bilme çabasından vazgeçildiği, refahın kol gezdiği, vizyonlar üzerine yeni pencerelerin ardı ardına açıldığı, farklı bakış açılarına saygının arttığı ama en önemlisi demokrasi treninin sesinin tekrardan duyulmaya başlandığı günler yakındır.

Popüler Yayınlar