Rutin çemberinde anlam arayışı
Sosyal hayata uyum gayesinin getirdiği sıradanlaşma akımına adeta bir başkaldırış olarak gerçekleştirilmesi zor fakat bir o kadar da değerli farklılaşmanın en büyük temsilcilerinden olan bireyselleşme kavramının, doğrudan veya dolaylı olarak kişi ve toplum yaşamına devasa etkileri mevcuttur. Özünde varsayımlar ve genellemelerin tersi bir yerde olan bireyselleşme, en basit ifadeyle kişinin etrafından farklı bir öznel kimlik edinme hâlidir. Bireyselleşme ve sürecinin etkilerine örnek olarak birbirinden farklı, başlangıçta çoğunlukla deli saçması olarak nitelendirilmiş birçok düşüncenin, zamanla insanoğlunun ortak dünya görüşünün değişmesinin etkisiyle birlikte genel algıda kabul görmesi ve saygınlık kazanması verilebilir. Burada biraz daha derinlerde yatan şey olarak ise geçtiğimiz yüzyılda Almanya'da filozoflar tarafından ortaya konulan farklı düşünce akımlarının yaratmış olduğu bu öz, farklılıklar karşısındaki tahammülsüzlüğümüze görece merhem oldu da diyebiliriz.
Temelde hayatı bir merkezin etrafında sayısız daireler çizme eylemi olarak nitelendirecek olursak, bireyselleşme hem kendi dairenizin içine hapsolmamayı hem de bireye özgü unsurlar ile harmanlanarak oldukça göreceli olsa da "faydalı" olabilme fırsatını sunmaktadır. Tam anlamıyla açıklanmakta güçlük çekilen bir metafor olan bireyselleşmenin kişi özelinde hayata dokunuşu, insanın içindeki yaşama içgüdüsünü iyi anlamda her açıdan kaliteli yaşama arzusuna dönüştürmesinde etkili bir araç olarak değerlendirilebilir. Öyle ki zamanla insanın yaşadığı hayatı anlamlandırma içgüdüsü burada, yani bireyin kendisinde anlamlı hâle gelmeye başlar ve beraberinde bireysel veya toplumsal başarıları getirir. Bu durum ise bir döngü oluşturarak zaman içerisinde kendisini tanımayı başarabilmiş, yaşamdaki gerçek yerinin neresi olduğunu bulabilmiş insanları beslemeye devam etmektedir. Konuyu İyonyalı filozof, "Sayıların Babası" olarak anılan Pisagor'dan ödünç bir ifade ile dallandırmak anlamlı olacaktır, "Kendi imparatorluğunu edinmemiş hiç kimse özgür değildir. Kendine hükmedemeyen hiç kimse özgür değildir."
Bazen hiç fark edemediğimiz eylemlerimiz de içinde yaşadığımız ortamın bir ürünü veya sonucu olabiliyor. Bireyselleşme, aynı kaldırım üzerinde yürüyen farklı insanların her biri için ayrı ve özgür bir atmosfer oluşturmak, bir toplumun içerebileceği en değerli entelektüel olgulardan biri, pozitif bir yaklaşım, hayal edilemeyecek kadar detaylı ve etkili bir ekosistemler yığınıdır. Oluşturulan ortam özellikle geçim dertlerini çözüme kavuşturabilmiş bir toplum için ilerleyen süreçte farklı mental sancılara odaklanma, onlarla mutual bir ilişki kurma çabasını da içermektedir. Evet bireyselleşme içerisinde yorucu ve uzun bir süreci içerir, oldukça önemli ve değerli olan bu içsel yolculuk özünde temel ihtiyaçlarını karşılayabilmiş bir insan için gerçekleştirmesi daha kolay bir yolculuktur. Evrene yaklaşımın zamanla mekanik veya teknolojik bir hâle dönüşmesi gibi insanın kendisi de benzer süreçlerden geçmektedir. Söz konusu zihinsel yoğunlaşma süreci kişiyi felsefe, sanat veya bilim gibi farklı ilgi alanlarına yönlendirmekle birlikte her açıdan daha manalı biri hâline getirecektir. Sonuç olarak örneğin yüksek düşünme ve sanat dallarında bireyselleşerek ilerlemeyi başarabilmiş bir insanlık, torunlarına daha iyi bir dünya bırakma şansını elde edecektir.
Rutinler, günden güne tekrarlamakla birlikte artarak devam eden, bizleri içerisine öznel kutsallarımızla birlikte hapsetmiş bir öge hâlini alabilmektedir. Çocukken miras olarak kazanılmış bazı alışkanlıklara hayatının son anına kadar sahip çıkmak veya kendine her geçen gün farklı tabuları kabullenmeyi seçmek hayatın akışına adeta bir barikat dayamaktır. Birey kendini özgür kılmayı seçip, kendi tabularıyla çatışmasını sürdürdüğü takdirde gerçek kişiliğine ulaşabilir, bir boyutta ise bu arayışın meyvesi olarak birey hâline gelebilir. Bir insanı insan yapan şey nedir sorusunun bir cevabı da kişinin kendisini hayatın içerisinde nasıl konumlandırdığıdır. Asıl değerli olan rutinlerde kaybolmak veya hapsolmak değil, bir adım geriye giderek büyük resmi yakalamak veya bunun için çaba göstermektir. Özellikle her şeyin böylesine tek tipleştiği, estetik zevklerin çoğu zaman kopyalanarak çoğaltılmaya çalışıldığı, özgürlüklerin yerini hayatın her alanında baskıya bıraktığı, yaratıcılığın her geçen gün anlamsız çıkarlar uğruna köreltildiği veya yok sayıldığı çağımızda kişinin kendini o karmaşadan ayrı bir yerde konumlandırması, rutin çemberinden kaçıp bireyselleşme uğruna harcadığı her dakika ayrı bir değeri içermektedir. Örneğin günümüzde sosyal medyanın yaygın kullanımı bireyselleşmeden çok uzak bir yerde basma kalıp insan tiplemelerine doğrudan aracı olmaya devam etmektedir. Devamlı gerçekleştirilen rutinler sayesinde birçok eylem kendi anlamından dahi kopmuş vaziyette, öyle ki neden veya ne uğruna sorusunun tedavülden kalkmak üzere olduğu bir dönemdeyiz. Söz konusu rutinlerin de ancak özgürlük, demokrasi veya refah ortamının sağlanmasıyla oluşan sağlıklı habitatın meydana getirebileceği bireyselleşmeler ile sağlıklı açılardan oluşabilmesiyle beraber kişinin aydınlığa, farkındalığa, bireyselleşebilmesine olanak tanınabileceği ise acı bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ufak farkındalık tohumlarıyla birlikte rutinlerin içerisinde hapsolmuşluk hissiyatının bir getirisi olarak yeni maceralara atılma içgüdüsü, kişinin hayatının merkezine koyduğu şeyi değiştirme konusunda ikna edici olsa da zaman zaman rutinden kaçmaya dair sahip olunan duygular, yapılan kaçamaklar ya da anlamı yakalamak için kapılan hisler rutinin kısmi konforuna geri kaçmayı istetebilecek kadar yorucu olabilmektedir. Ancak yine de problem şu ki kişinin hayatındaki anlam arayışı yüzeysel bir iş veya spor gibi rutinler ile doğrudan beslenememekte, bir şeyler başarmış olma hissiyatı, birilerine faydalı olma içgüdüsü veya sonu kötü de olsa bir aşk macerası daha cazip gelebiliyor. Bu kaybolmak bilmeyen rutinlerin içerisinde yaşarken kaçamak olarak böyle şeylerde yer almak değerli olsa da hayatının merkezinde olması gereken kişinin kendisinin söz konusu eylemler sonucu hasar alıp merkezi kaybetmesine sebebiyet verebiliyor. Ancak hayat her zaman kontrollü ya da mükemmel bir rutini içermeli diye bir kural da yok, dolayısıyla herkesin hayatını "bireysel" kalarak inşa ederken güzel şeyler, kişiler ile karşılaşması ve en temelde andan farkındalık içerisinde keyif almayı sağlayabilmeyisi umuduyla.