ÇEVRE BİLİNCİNİN EN BÜYÜK ARMAĞANI, DOĞAYLA BÜTÜNLEŞEBİLMEK
Beton mezarlıklara dönmüş şehirlere daha çok yeşil alanın yapılabildiği, kentsel dönüşümün ranttan kurtarıldığı, özellikle içinde yaşadığımız çağdaş toplumda çevre bilinci başlığının her geçen yıl artan öneminin belirli verilerce desteklenmesi ile de anlaşılabildiği üzere, insanca yaşam sürülebilecek kentlerin hayal olarak kalmaması gerektiği zamanlardayız. Çevre, karşılıklı etkileşimlerin meydana getirdiği bir bütün, farklı perspektifleri içeren birliktelik, organizmalar arası karşılıklı ilişkiler statüsünden bakıldığında ise içinde bulunduğumuz etkileşim türünün parazitizm, ancak ulaşılması gereken türün mutualizm olduğu anlaşılabilmektedir. Bu gibi durumların aksine, özellikle böylesine finansal, kültürel ve çevresel dayanışma ile birbirine bağlı, sürekli etkileşim halinde olan bir Dünya'da yaşamın sürdüğü düşünüldüğünde, doğaya hak ettiği değeri vermek gibi bir kaygının algıda oluşmakta güçlük çekmesi anlamlandırılamamaktadır. Oysa insanoğlunun çevre bilinci, toplumun genel yargıları, aklın ve düşünme biçimlerinin talepleri veya doğrudan insanın kendisi gibi daha özel başlıkların sahip olduğu kısır döngüleri kırmak ya da yaşamın, yaşamı sağlayan öğelerin değerini tam manasıyla kavrayabilme vaziyetinin sağlanabilmesi için gerekli anlamlandırma işlemlerinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Felsefe ve Çevre
Çevreye duyarlı bir toplum için ihtiyaçlara bakıldığında, sahip olunan kültürel ve entelektüel etkinlik alanlarının yanında, çevre kavramı ile ilişkilerin sıkı bir hâle getirilip, genel ve temel bilginin, derin bir farkındalık kazanımının elzem olduğu görülebilmektedir. Sokrates'in en meşhur motiflerinden "Sorgulanmayan, üzerinde düşünülmeyen bir hayat, yaşanmaya değmez." ifadesindeki ideoloji çevreye uyarlandığı vakit insanın, en azından şimdilik bütün ömrünü geçirdiği Dünyayı ufak farkındalık tohumlarının beslediği çevre bilinci kavramının, ilerleyen süreçte tıpkı yeni filizlenmiş bir tohum parçası gibi sahip olduğu gücünü geniş bir alana yayması gerekmektedir. Bu felsefe ve ekoloji birlikteliğinin oluşturduğu ekosisteme bireyin kendisiyle birlikte dahil olabilmesi, çoğu zaman diğer insan, hayvan ve bitkiler ile kurduğu sağlıklı iletişim ağları şeklinde gerçekleşmektedir. Ancak eğitimin mümkün kıldığı farkındalıkların beraberinde bilincin getirdikleri ile çevre problemlerinin başka bir örneği daha oluşmadan engellenebilir ve özünde doğanın her bir parçasının varlık nedeni sorgulanarak anlamlandırılmaya başlanır.
Kulağa her ne kadar retorik bir ifade gibi gelse de insan özünde doğanın parçalarından biridir ve sistemin içerisinde bulunmanın da getirdiği içsellik ile birlikte yerine getirmekle mükellef olduğu sorumlulukları mevcuttur. Sorumlulukları ezbere yaşamaktansa, hayatın kendisine biraz daha farklı, kısmen felsefi bir açıdan bakıldığı zaman kişinin, tabiatın değerinin farkına varabilmesi, bütünlüğü tümüyle hissedip, kavrayabilmesi mümkün hâle gelmektedir. Bilginin imkanı ve imkansızlığı gibi sorulara cevaplar arayan bilgi teorisi, bir diğer ifadeyle epistemolojiden faydalanarak oluşturulmuş bir yaklaşım, bilmenin kendisini bilmek gibi bazı şeylerin tam anlamıyla kıymetini algılayabilmek için kavramın içerisinde bulunmak, hissetmek gerekir. Felsefe ve çevrenin ilişkisinden beslenerek düşünme işlemini gerçekleştirebilmenin mümkün olma durumu ancak bahsi geçen iletişim ile söz konusudur, dolayısıyla doğayla bir bütün haline gelirken, bunu içsel farkındalıklarına dahil edebilmek oldukça önemli ve değerli bir nüanstır. Bu gibi soyut kavramların çıktısının da etkisiyle, insanın doğası gereği canlılarla bağ kurma arzusundan da kaynaklanan doğanın dinginliği ve devinimi ile birleşme kavramı ortaya çıkmaktadır. Bu tez çoğu zihni dinlendirme uygulamalarının, meditasyon biçimlerinin doğayla uyumu, birleşmeyi içermesiyle de desteklenebilir.
Yerleşmiş Algı ve Atık Yönetimi

Devamlı gündemde olan buzulların erimesi, su kıtlığı, kaybolmaya yüz tutmuş ormanlar gibi başlıkların gündemden silinmesi için yapılması gereken daha sert adımlar olduğu gibi masal kitaplarının gücü ve içerik olarak sahip olabileceği ufak mesajlarla dahi önümüzdeki 20-25 yıllık süreçte sorunun bir kısmının önüne henüz oluşmadan geçilebilir. Şu anda yaşamını süren, bu masalları okumamış kimselerin ise elbette oluşturulan bu ekonomik sistemin de dezavantajları ile birlikte göz ardı etmeler yığınının, bir inşaat mühendisinin inşa ettiği binanın yalıtım maliyetinden elde ettiği kâr, bir makine mühendisinin yönettiği fabrikanın atık suyunun toprağa karışmasını göz ardı etmesine kadar geniş bir alana yayılması kaçınılmazdır. Küreselleşme kavramının etkin rol oynadığı atık yönetimine olan ihtiyaç, savaşlar sebebiyle ortaya çıkan ekonomi ve kaynak problemleriyle iyice artmış, zamanla ele alınması gereken bir başlık olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Atık yönetimi, azalt, yeniden kullan ve geri dönüştür olmak üzere üç önemli alt başlığı içeren bir yönetim biçimidir. Bu basit çözümleri içselleştirirken durumu düzeltme gayretinin aksine günümüzde insanoğlu, gerçekleştirdiği eylemler sonucu ortaya çıkan, doğru yönetilmez ise doğaya ve yine kendisine zararı olan maddeleri 'atık' olarak nitelendirmiş ve oluşumundan hiç de sorumlu değilmiş gibi davranmaktadır. Kaynakları bitmeyecekmiş gibi harcama alışkanlığı, kontrollü kullanmayı bilememek en genel manada çevre bilinici özel manada ise kaynak yönetimi konusundaki eksiklikler ile ilişkilendirilebilir. İnsanlığın yıllardır sahip olduğu bu detaylı paradoksa çözüm üretme iddia ve gücüne sahip olan şey ise nihai ve dinamik anlamda bilginin beslendiği farkındalık ve düşünme tanecikleridir.