MARJİNAL OLMAK YA DA OLMAMAK

  Bir şeyi sevmek ve nefret etmek gibi iki farklı uç nokta arasında bir salıncağa binip sallanmayı alışkanlık haline getirdiğimiz bu günlerde, çoğu zaman yanlış anlaşılan marjinal bir gruba ait olabilme arzusundan kaynaklanan bu dilemmanın, algıda ve hayatın içinde yer almaması gerektiği acı bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki bu kendini ötekileştirme akımı özellikle bir kesim insanı, anlamdan yoksun kutsalları ile birlikte hapsetmekle birlikte, kendi manasından tamamıyla kopmuş farklı rutin ve gündemlerle sürdürülebilir bir hal yaratılmaya çalışılmaktadır. Yine kişinin yaşamında oluşturmuş olduğu marjinallik paradoksu, kendi çağıyla eş zamanlı hareket edebilme kabiliyetini elinden almasının yanında çeşitli psikolojik problemlere de sebebiyet vermektedir.


  Marjinal kelimesi, aykırı kalma, verimsizlik veya iktisat, matematik gibi bilim dallarının içerisindeki terim anlamlarından öte kategorik kaplanmalara yakalanmamak için günümüzde çok ayrı köşelere birikmiş insan topluluklarının oluşturduğu kurak çölde bir, iki vaha olarak da tanımlanabilir. Bu yaklaşımın beraberinde, asırlardır sorulagelen bir insanı insan yapan şey nedir sorusunun cevaplarından biri olan, kişinin kendisini hayatın içinde nasıl konumlandırmış olduğu yanıtı aranmaktadır. Bu aydınlanma ile özünde değerli olanın, anlamını yitirmiş davranışların veya farklı kesimler içinde kaybolmuşluğun değil, aksine birkaç adım geriden bakarak büyük resmi yakalama çabası, en azından mevcut hengame ortamının farkına varabilmenin yolunda atılan adımlar olduğu anlaşılacaktır. Aynı şekilde çocukken kazanılan alışkanlıklara, üzerine her geçen gün farklı tabular ekleyerek yaşamının sonuna kadar sahip çıkmak için çabalamak, hayatın akışına yıkılmaya oldukça müsait setleri ardı ardına dayamak demektir. Söz konusu farkındalık ile birlikte marjinalliği doğru yönde geliştirebilmek, setleri aşabilmenin de ötesinde yaygın kültüre tamamıyla zıt bir duruş sergilemek demek değildir. Çünkü öz bilincini oluşturabilmiş marjinal bireyler, genelden ayrılan farklı bir portre çizmesinin yanında, yalnızca toplumun içinde yer alan, kabul görmüş bazı normlara uygun olmamasıyla dikkat çekmektedir.


  Yeni Dünya'nın kişiyi ittiği yer marjinal kalmak, sıradan olmak ya da marjinallikte sıradanlaşmak olabilir, böylesine büyük bir geçiş döneminde tüm seçenekler belirli kişiler tarafından beslenmek zorunda, aslında bu durum bir bakıma uyum süreci olarak adlandırılan şeyin bizzat kendisidir. Bu sürecin bir çıktısı olarak insan, kendisini özgür kılmayı seçip, tabularıyla çatışmasını sürdürdüğü takdirde gerçek kişiliğine ulaşabilir. Son aşamada ise bu çaba ağacının bir meyvesi olarak birey haline gelebilir. Fransızca bir kelime olan marjinal ifadesi, bir yaşam biçimi, içgüdüsel görülebilecek bir farklılaşma sürecini de içerir. İşte bu yüzden marjinallik konu, kişi ve zaman özelinde spesifik olarak incelenmelidir. Konu ve kişi özelinde değerlendirmelerden sonra başlığa farklı bir boyut katma arzusuyla zaman başlığına dair bir örnek vermek gerekirse, günümüzde artık oldukça popüler hale gelen derin öğrenme kavramının marjinallikle olan ilişkisi verilebilir. Öyle ki derin öğrenme kavramı ile ilerleyen süreçte yeni jenerasyonu, sürekli artan bilgi ve veri havuzuyla, özellikle yetkin hale gelmek için fazla zaman istemesinden dolayı çeşitli konular üzerinde daha marjinal kılmak için elinden geleni yapacakmış gibi görünüyor.


  Distopik bir kurgu oluşturulduğunda ise şu an için arada kalınan yerin bölünmüş ve büyümüş iki dünya olduğu göz önünde canlandırılabilmektedir. Özellikle siyasetin ana akım diplomasi dilinden böylesine uzaklaşması, her geçen gün daha popüler hale gelen muhafazakarlaşma ve ötekileştirme akımı, uç siyasi duruşlara yönelim, ülkeleri iki parçaya bölme senaryolarını güçlendirmektir. Siyaset kesiminin daha kolay idare edebilme talebinden dolayı oluşturulmak istenen uç ve sözde kalmış marjinal grupların yerini aldığı insanlık, bilhassa gelişmemiş toplumlarda çoktan yer edinmeye başladı. Türkiye'de de olduğu gibi sağ ya da sol ideolojilerin bazı marjinal örgütler ile bütün sayılarak aktüele yansıması bu duruma verilebilecek misallerdendir. Aynı şekilde marjinallik kavramı, toplumun normal düzenine aykırı davranan gruplar için de kullanılabilmektedir. Bahsi geçen yaklaşımlar ussal davranışlar olmasa da günümüz siyasilerinin çoğunun düşünme biçimleri maalesef ki bu şekilde, farklılıkların üzerini örtmeye yöneliktir.


  Bireyin çağıyla yüzleşmesi zor, ancak eğitimle mümkün kılınabilecek bir gelişimdir. Özellikle ülkenin damarlarına kadar işleyen baskıcı kültürde, özgür düşünceye, farklılaşmaya ve renkliliğe tahammülün kalmayışı, doğal olarak çeşitli marjinal kesimlere saygının yitirilmesi sonucunu doğuruyor olması da eğitimsizlik ile ilgilidir. Sistemin tüm parçalarını, herhangi bir renklilik söz konusu olduğunda yakalayıp ya gri rengine ya da kendi rengimize benzetme çabası iyice alışkanlık haline getirilmek istenmektedir. Şimdilik bu tutum her zaman uygulamaya dökülemiyor fakat doğru bir eğitim ile toplumun zihinlerinin arkasında biriktirdikleri veya görüşlerini uygun bir zeminde oluşturması mümkün kılınmadığı takdirde o da gerçekleşecekmiş gibi görünüyor. Her şeye rağmen insan, yaşadığı coğrafyadan biraz olsun fiziksel veya zihinsel olarak uzaklaştığında, içinde yaşadığı toplumun tabu ve değer yargılarının, tüm insanlar ve özellikle marjinal kesimlerin üzerinde nasıl paranoyalara dönüştüğünü daha iyi anlıyor. Umulur ki her türlü farklılığa postmodern sansür son bulur ve konu başlığının önem ve değeri fark edilerek, ektiğimiz baskı tarlası, umutsuz bir dünyanın başaklarını yetiştiremeden insanı esas alan, dengeli bir ekosistem oluşturulur. 

Popüler Yayınlar