SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

  İnsanoğlu, yaklaşık 10.000 yıl önce ilk yerleşim yerlerini inşa ettiğinde denizler ve karalar hayat doluydu, o günlerden bugüne artan insanlığın üretim ve tüketim alışkanlıklarının Dünya'da oluşturmuş ve oluşturmakta olduğu birçok problem mevcuttur. Günümüzde oldukça gündeme gelen bu problemlere örnek olarak küresel ısınma, hava kirliliği, kaybolan habitatlar veya ortaya çıkan salgınlar verilebilir. Söz konusu problemlerin oluşmasında en etkili rolü oynayan faktör ise yerleşik hayata geçiş ile birlikte günden güne problem yaratmaya başlayan insan faaliyetleridir. Söz konusu hızlı bozulma ve tahribata karşın, konu üzerine ciddi bir uluslararası çalışma ancak 1972 yılında Stockholm'de gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı ile beraber, çevreye zarar verilmeden gelişmenin sağlanması başlığı üzerine çalışılmaya başlanmıştır. Çok sayıda ülkeyi içeresinde barındıran Birleşmiş Milletler Çevre Programı, onlarca konu özelinde etkili çalışmaya imza atmıştır fakat belki de çalışmaların en başında oluşturulmuş olması gereken, birey ve toplum bazında sürdürülebilirlik algısı gerçek anlamıyla oluşturulamamıştır. Bu algının oluşturulması oldukça önemlidir çünkü özellikle 1758 yılında ilk tohumları atılan sanayi devrimi ile birlikte insanların kontrolsüz ve bilinçsiz biçimde oluşturmuş olduğu ekosistemlerin girdi ve çıktılarının artmasıyla, ekolojik sistemdeki hassas dengeler bozuldu ve bozulmaya devam ediyor. Oysa en basit anlamda bu durumun önlenmesi için yapılması gereken, oluşturulması planlanan bölgenin proje aşamasında kendi kendine yetebilecek, sürdürülebilir şekilde tasarlanması, planlanmadan oluşturulmuş sistemler için ise akılcı ve kalıcı çözümler ile sürdürülebilir, uyumlu oluşumu sağlamaktır. Günümüzde maliyet kaygısı gütmeden sürdürülebilirlik adımlarının hız kazanması gereken bir dönemdeyiz. Aksi takdirde insan faaliyetleriyle beraber yaşam döngülerine aşırı müdahale sonucu oluşan toprak kirliliği gibi yöresel veya asit yağmurları gibi uluslararası problemler oluşmaya devam edecektir. Bu durumun önlenmesi için gerekirse günlük yaşantımızdaki lüksten vazgeçmeli, konfor odaklı olmalıyız. Çünkü evet problemler gün kadar ortada ancak insanoğlunun görmek istemediği gerçek, kendisinin de doğal sistemin bir parçası olduğu, mevcut sistemin zarar görmesinin bedelini er-geç kendisinin de ödeyeceği ve aşağıdaki örneklerde de görüleceği üzere ödemeye çoktan başladığıdır.


  Ekosistemlerin en büyüklerinden olan Dünya genelinde bakılacak olursa, her türlü eylem gerçekleştirilirken ekolojinin en temel kurallarından biri olan ''Doğa sınırlıdır.'' kuralını temel almak gerekir. Bu kuralı benimseyebilmiş ülkeler doğasına sahip çıkabilir, bunun bir sonucu olarak doğası korunmuş ve ona uyum sağlayarak yaşamını sürdürebilen toplum, sağlıklı ve huzurlu olacaktır. Elbette bahsi geçen seviyeye ulaşmak için temel bir refah seviyesi gerekmektedir. Bu refah seviyesine ulaşmak için ise sürdürebilirlik yine oldukça önemli ve değerli bir kavramdır. Sürdürülebilir kalkınma olarak ifade edilen model, ülkelerin gelişme sürecinde önemli rol oynamaktadır. Söz konusu modelin etik anlamdaki artılarının yanı sıra sürdürülebilir ülke modeline sahip bir ülke, Dünya genelinde meydana gelen ekonomik bir daralma veya kriz anında ticaret faaliyetlerini şekillendirerek ekonomisinin çarklarını döndürmeye devam edebilir. Aksi takdirde, örnek olarak devamlı enerji ve ham madde ithalatı yapan bir ülke olan Türkiye için böyle bir risk mevcuttur. Sürdürülebilir ülke modelini benimsemiş bir ülke için ise herhangi bir risk söz konusu olmamakla birlikte, herhangi bir kriz durumunda toplum refah seviyesini koruyabilir çünkü enerji ihtiyacını yenilenebilir enerji veya ham madde ihtiyacını geri dönüşüm ile dengeleyebilmiştir. Bunlarla beraber, sürdürebilir kalkınma modeli sayesinde ekonomide cari denge sağlanabilir, yine örnek olarak bu dengeyi kurmakta güçlük çeken Türkiye'nin her yıl gerçekleştirdiği enerji ithalatı, toplam ithalatının yaklaşık yüzde 20 ile 25'ini oluşturması verilebilir. Sürdürülebilir ekonomik kalkınma verilerinde ilk sıralarda bulunan Norveç, İsviçre gibi ülkeler ise, gelecek nesillerin aynı ihtiyaçları karşılama yeteneğini azaltmadan, halkının temel ihtiyaçlarını, belirli değerleri gözeterek karşılayabilmektedir. Son olarak mevcut başlığa ülkeler üzerinde bakılacak olursa sürdürülebilirlik, tüm gezegenin iklimini belirlemeye kadar oldukça önemli ve kritik noktalarda yeri bulunduğundan, Dünya'yı ve canlı yaşamını korumak üzere başlı başına oldukça büyük bir adım olarak görülebilir. İngiliz biyolog ve yazar olan Richard St. Barbe Baker'ın ''Bir ulusun gerçek zenginliği ağaç örtüsüyle ölçülebilir.''  paylaşımından da çıkarım yapılabileceği üzere bu zenginliği koruma amacı ile her ülke, en azından sürdürülebilirliğin başlangıcı olarak görülebilecek ağaç dikimi ve korunması konu özelinde çalışmalar yapmalıdır.


  Sürdürülebilirlik denildiğinde akla ilk gelen çevrenin korunması gibi başlıklardır, aslında sürdürülebilirlik kavramının yukarıda da bahsedildiği üzere ekonomik, ekolojik ve toplumsal boyutları mevcuttur. Sürdürülebilirlik yaklaşımı ise hepsini bir arada içeren bütünsel ve oldukça etkili olabilen bir yaklaşımdır. Er ya da geç her birey mevcut başlığın önemi ve etkisinin farkına varacaktır. Son 50 yılda vahşi yaşamın %60 oranında düşmesi gibi veriler göz önüne alınırsa, bu farkındalığın oluşması bir 300 yıl daha süremez. Kızılderili Şef Seattle'ın ifadesinde de belirttiği gibi ''Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.'' Umulur ki Dünya bu noktaya gelmeden günümüzde kısmen de olsa temelleri atılmış sürdürülebilirlik modelleri, önümüzdeki yıllarda daha da sağlamlaşarak devam eder. Çünkü ancak bu adımlar sayesinde birbirine oldukça karmaşık bağlar ile bağlı olan ekosistemler kendini yenileyebilir. Yani örneğin, deniz buzlarının eriyişi yalnızca kutuplar çevresinde yaşayan hayvanlar için değil, Dünya'ya gelen güneş ışınlarını yansıtarak Dünya'yı belirli sıcaklıkta tuttuğundan tüm insanlık için önemlidir. Aslında sürdürülebilirlik kavramı bir nevi bütün ekosistemlerin uyumlu çalışması manasına gelmektedir. Ekosistem ise en genel tanım ile canlı ve cansız ögelerin aralarında ilişkiler kurarak oluşturdukları enerji akımları ve madde dolaşımları içeren yaşam üniteleri olarak özetlenebilir. İnsanlık, bu büyüleyici sisteme hak ettiği değeri vererek mevcut ekosistemin içine dahil olma sorumluluğunu üstlenmelidirÖyle ki 21. yy'da her yıl Dünya genelinde sıcaklığın artması, toprak, hava ve su kirliliğindeki artış, okyanus seviyelerinin yükselmesi, kasırgaların daha şiddetli ve düzensiz hale gelmesi gibi yüzlerce problem ile karşı karşıyayız. Günümüzde National Geographic'te  gazeteciliğe devam eden, ödüllü uluslararası çevre gazetecisi Stephen Leahy'nın ifadesine göre adeta medeniyete karşı varoluşsal bir tehdit içerisindeyiz. Bu tehditi yok etmenin en gerçekçi ve etkili yolu ise tek kelime ile sürdürülebilirliktir.

Popüler Yayınlar